Etiket: yeşilçam

  • Bitmeyen Yol (1965) Film Analizi

    Bitmeyen Yol (1965) Film Analizi

    Bitmeyen Yol (1965)

    Özeti:

    Köyden iş bulma umuduyla kente gelen bir grup arkadaş, iş bulma arayışına girerken işçi kesiminin maruz kaldığı insanlık dışı davranışlara şahit olmaktadırlar. Patronların çok az ücretle çalıştırdığı işçiler kervanına ırgat pazarından dahil olurlar. Şehrin yapısına ayak uydurmaya çalışırlarken düşük ücretlere amelelik işleri yaparak geçimi sağlamaya çalışırlar. İş arayan Ahmet (Fikret Hakan) patronların hakaretlerine dayanamaz ve cinayet işler. Çözülemeyen bir sonla biten film sorunların çözülemediğine yaşanan bu olayların devam edebileceğine bir göndermedir.

    Filmin Künyesi:

    Yönetmen: Duygu Sağıroğlu

    Yapımcı: Muhtar Kocataş

    Senarist: Duygu Sağıroğlu

    Oyuncular: Fikret Hakan, Selma Güneri, Erol Taş, Ayfer Feray, Tuncel Kurtiz

    Tür: Dram

    Yapım Yılı: 1965

    Özellikler: 35 mm, Siyah-Beyaz

    Süre: 94 dk.

    Ülke: Türkiye

    Dil: Türkçe

     

    Filmin Analizi:

    Ezan sesiyle getto bir mahallede açılan film, trenin gelişiyle kente göç etmiş bir grup arkadaş şehrin karmaşası içinde kendini kaybetmiştir. Zaman kaybetmeden iş arayışına başlayan grup istediğini bulamaz. Ellerindeki son paralarla da karınlarını kuru ekmekle doyuran grubun köye dönmeye niyetleri yoktur. Çünkü İstanbul’un taşının toprağının altın olduğu düşüncesi onları için umut kaynağıdır. Bir yerde iş bulup düşük ücrete çalışmaya başlarlar ellerine bir miktar para geçmesi şehir yaşamına dair umutları yükseltmiştir. Patronların insan dahi yerine koymadan işçileri ezmesine karşı verecek cevapları yoktur çünkü çaresizlik ve iş ihtiyacı her şeyin önüne geçmektedir. Bu arkadaş grubu içinde gelen Ahmet (Fikret Hakan), bir süre getto bir mahalledeki tek göz evde iki kızı ve torunlarıyla yaşayan Güllü Bacı (Aliye Rona) adında yaşlı kadının yanında kalır. İki kızın birisinin kocası hapse düşmüş diğeri ise yurt dışına çalışmaya gitmiştir. Kızlardan birisi konfeksiyonda diğeri ise evlere temizliğe gitmektedir. Ahmet’in burada kaldığı sürede iki genç kadının Ahmet’e duyduğu ilgi farklı boyutlara ulaşmaktadır. Daha önce şehre göç ettiği anlaşılan bu ailede değerler yavaş yavaş kendini kaybetmektedir. Temizlikçi kadın, burası İstanbul kimsenin ne yaptığı kimseyi ilgilendirmiyor şeklinde bir cümle kurmaktadır. Evli bir kadın olmasına rağmen Ahmet’i elde etmiştir. Ahmet ise yaptığının hata olduğunu bilmektedir. Evdeki diğer kadına ilgi duymakta onunla ilgili hayaller kurmaktadır.

    Patronlar işçilerin emeklerini sömürürken bir iş kazansında işçilerden birisi yaralanır. Patron ise ‘’Bunlara bir şey olmaz olan bizim paralara oldu’’ söylemi işçilerin canlarının hiçe sayıldığı kapital düzen içinde ezilen özellikle köyden göç eden kesim olduğu bu filmde gerçekçi bir anlatımla sunulmuştur. Arıca filmde patronların ağzından çokça duyulan bunlar sendikalı değil ücretlerini azalt söylemi, işçi haklarının gaspına yönelik önemli bir tespittir. Finalde iş arayan Ahmet karşılaştığı hakaretlere dayanamaz ve bir patronu öldürür. Karamsar ve açık uçlu sonlanan filmde işçilerin özellikle şehirde yaşadıkları sorunlara gerçekçi bir üslupla yaklaşılmıştır. Aynı zamanda bu gibi sorunların çokça yaşandığına ve yaşanmaya da devem edeceğine bir göndermedir.

    Toplumsal gerçekçi filmlerde, her zaman bir konu çözüme kavuşarak sonlanmaz. Tıpkı gerçek hayattaki gibi, her zaman mutlu sonla biten bir gerçek yoktur. Toplumsal gerçekçi filmler, gerçeğin olabildiğince benzerini aktarmaya çalışmışlardır. Bu bağlamda filmler iyi birer gözlem ve analizden oluşmaktadır.

  • Gurbet Kuşları (1964) Film Analizi

    Gurbet Kuşları (1964) Film Analizi

    Gurbet Kuşları (1964)

    Özeti:

    Maraşlı bir aile iş kurma ve zengin olma umuduyla, elinde ne var ne yok satarak İstanbul’a gelir. Amaçları bir tamirhane açıp sıkı çalışmak ve kendi tabirleriyle İstanbul’a şah olmayı hedeflemektedirler. İstanbul’a ilk ayak bastıklarında büyük bir tamirhane açmak için ödedikleri kaporanın dolandırıcılara gittiğini anlamaktadırlar. Hedeflerini ilk etapta biraz küçültüp daha küçük bir tamirhane açarlar ve şehre adapte olmaya başlarlar. İstanbul’un, dolayısıyla büyük kenttin insan değerlerini ve kültürlerini değersizleştirme süreci aileyi zamanla yabancılaştıracaktır. Filmde oluşturulan karakterlere bakıldığında aile üyelerinin temel amaçları zengin olmaktadır. Baba, inançlı bir adamdır, çocuklarına evden besleme ve sağ ayakla kapıdan çıkmaları konusunda da öğütlemektedir. Büyük kardeşler yanlış kadın ilişkilerinde bulunup yanlış kararlar almaktadır. Küçük erkek kardeş ise akılcı düşünmeye devam edip eğitimine odaklanmaktadır. En küçük kız kardeş ise yanlış sosyalleşme ortamlarında kandırılmayla karşı karşıya kalmıştır. Şehrin, insan ve karakter değişimindeki etkisi bütün aileyi etkisi altına aldığı görülmektedir.  İstanbul’a Şah olma hayalleri onları başladığı yerlerden daha kötü bir duruma düşürmüştür.

    Filmin Künyesi:

    Yönetmen: Halit Refiğ

    Yapımcı: Recep Ekicigil

    Senarist: Orhan Kemal, Halit Refiğ

    Uyarlama: Turgut Özakman

    Oyuncular: Tanju Gürsu, Filiz Akın, Özden Çelik, Pervin Par, Cüneyt Arkın

    Görüntü yönetmeni: Çetin Gürtop

    Stüdyo: Artist Film

    Cinsi: Sinema filmi

    Türü: Dram

    Renk: Renkli

    Yapım yılı: 1964, Türkiye

    Süre: 102 dakika

    Filmin Analizi:

    Filmde doğudan göç eden aile; anne, baba, üç erkek kardeş ve bir kız kardeşten oluşmaktadır. Kardeşlerden en küçük erkek kardeş (Kemal) üniversiteye başlayacaktır. Diğer iki erkek kardeş (Murat ve Selim) ise yaşa daha büyüktür ve açmayı planladıkları araç tamirhanesinde baba ile birlikte çalışacaklardır. Kız kardeş (Fatma) ise anne ile ev işlerini yapmaktadır. Anlatıcı sesle karakterleri tanıtılmaktadır.

    Haydarpaşa garında başlayan filmde, baba trenden inen ailesinin tek tek ismini sayar. Burası İstanbul ayrılırsanız birbirinizden bir daha bulamazsınız şeklinde bir cümle kurmaktadır. Baba, İstanbul’un geldikleri yer gibi olmadığını belirtmiş ve korumacı çemberini açmıştır. Hızlıca geçen araçlar, vapurlar, deniz Maraşlı aileyi etkilemiştir. Trene, vapura basit şark kurnazlığıyla binen haybeci adam da İstanbul’un şahı olacağını, buranın taşı toprağı altın söylemini belirtmektedir. İstanbul’un eski ve yoksul semtlerinden bir evi daha önceden kiralamışlardır. Eve yerleşirlerken büyük erkek kardeşlerin gözü karşıda uzakta görülen güzel evlerdir. Aslında hayatın o evlerde yaşamak olduğuna vurgu yapan konuşmalar yapmaktadırlar. Ayrıca ev sahibi kadının, evi kiralarken sürekli vurgu yaptığı nokta eski kiracılarının kiralarını düzenli ödedikleridir. Henüz ilk sahnelerde, şehir hayatının para üzerine kurulu olduğunun mesajı verilmektedir. Yemek esnasında baba, İstanbul’da çok para kazandıktan sonraki hayallerinden bahsetmektedir. Köyüne dönüp elde ettikleriyle hava atmayı düşlemektedir. Bütün aileyi para kazanma, zengin olma duygusunun iyice kapladığı görülmektedir. Aile’nin göç etme sebepleri arasında Maraş’ta yolunda gitmeyen işler ve sonrasında babadan kalanlarla şehirde iş kurma düşüncesi yatmaktadır. Bir başka sebep ise liseyi bitiren ama üniversiteye başlayacak olan erkek kardeşin eğitimidir.  Ertesi gün daha önce kiralamak için yatırdıkları kaporanın aslı olmadığını dolayısıyla dolandırıldıklarını anlarlar ve işe daha küçük bir tamirhane açarak başlarlar. Ataerkil bir aile yapısının hâkimiyetiyle genç kızlarının manava gitmesini tehlikeli olduğunu düşünmektedirler. Abiler, burasının Maraş olmadığına ve genç bir kızın yalnız alışveriş yapmasının yanlış olduğuna dikkat çekmektedirler.

    Filmin posterinde şöyle yazmaktadır;’’ Taşralı üç gençtiler, saftılar, temizdiler fakat alev dudaklı kadınlar vardı şehirde.’’ Film ilerledikçe karakterlerin değişimleri de başlar. Kız kardeş, karşı komşuları olan bir kadınla arkadaşlık kurar. Kadın, genç kızın çok güzel olduğunu belirtir ve ona makyaj yaparak sinemaya davet eder. Genç kız annesini kandırarak bu teklifi kabul etmiştir. Evin erkeklerinin çalıştıkları tamirhanenin karşısında başka bir tamirhane vardır. Sahibi olan Rum ustanın güzel karısı ikinci erkek kardeş rolünü oynayan Selim’in (Cüneyt Arkın) aklını çeler ve onunla gizli bir ilişki yaşamaya başlar. Posterde yazdığı gibi ateş dudaklı kadın, göç eden genç erkeğin aklını çelmiştir. Selim, sık sık işi bırakıp kadını ziyaret etmeye gitmektedir. Büyük kardeş Murat (Tanju Gürsu) ise taksi şoförlüğü yapmaya başlamıştır.  Zamanla ailenin işleri bozulur, kız kardeş Seval kötü yola düşer. Aile bir taraftan kız kardeşlerini ararken bir taraftan da geçinmek için çeşitli yollar denerler ama başarılı olamazlar. Neticede, kız kardeş Fatma, binanın tepesinden aşağı atlayıp hayatına son verir. Aile bütün her şeyini bırakıp geldikleri yere dönmeye karar verir. Büyük umutlarla Haydarpaşa garında başlayan film başarısızlıkla sonuçlanarak yine Haydarpaşa garında son bulur. Aile ile birlikte İstanbul’a gelen haybeci adam ise köşeyi dönmüştür. Son sahnede Maraş’tan gelen aile trene binip geri dönerken onlar gibi bir aile aynı şekilde şehre gelmiştir. Yeni göç etmiş aile de İstanbul’un şahı olacağız şahı diyerek göç sebeplerini belirtirler.

    Köyden kentte göç konulu öncü filmlerden olan Gurbet Kuşları’nda, göç etme sebepleri arasında ağır basan olgu, zengin olma, iş kurma ve geldikleri yerde bozulan işleri gösterilmektedir. Başarısız olmalarının sebepleri arasında aile bireylerinin tamamının büyük şehre ayak uydurmamasıdır. Okumak dışında çalışmak için gelen kardeşler çalışmanın dışında aklını çelen noktalara evirilmişlerdir.  Yanlış kadınlara duydukları ilgi onları olumsuz noktada etkilemiştir. Kız kardeş Fatma ise köyden getirdiği birtakım saf duyguların şehirde de geçerli olacağını düşünmüş ve kurduğu yanlış arkadaşlıklar onu intihara sürüklemiştir. Köydeki değerlerin şehir hayatında önemini yitirdiği görülmektedir.   İstanbul’un acımasız düzeni bir aileyi de ciddi biçimde etkilemiştir. Para kazanma zengin olma umuduyla geldikleri İstanbul’da hem kızlarını kaybetmişler hem de ellerinde ne var ne yoksa onları da yitirmişlerdir.