BBC eleştirmenleri 2023’ün en iyi dizilerini listeledi.
1. The Last of Us
Naughty Dog tarafından geliştirilen ve aynı adı taşıyan, 2013 yapımı video oyununa dayanan dizide, medeniyeti büyük ölçüde yok eden bir felaket sonrasında ABD’de uzun bir yolculuğa çıkan genç Ellie (Bella Ramsey) ve ona eşlik eden Joel (Pedro Pascal) karakterlerinin öyküsü anlatılmaktadır.
2. Poker Face
Teknoloji milyarderi olan Jake Foley, yüksek bahisli bir poker oyunu düzenlemek için çocukluk arkadaşlarını Miami’deki mülkünde toplar. Jake ve arkadaşlarının, hem nefret hem de sevgi dolu bir ilişkisi vardır.
3. Shrinking
Yas tutan bir terapist, eğitimini ve ahlakını göz ardı ederek danışanlarına tam olarak ne düşünüyorsa onu söylemeye başlar. Kendisininki de dahil olmak üzere bu insanların yaşamlarında büyük değişiklikler yarattığını fark eder.
4. Succession
Dizi, küresel bir medya ve eğlence holdingi olan Waystar RoyCo’nun sahipleri olan Roy ailesinin, aile reisi Logan Roy’un (Brian Cox) sağlığının tehlikede olduğu bir ortamda şirketin kontrolü için mücadele etmesini konu alıyor.
5. Beef
Beef, başarısız müteahhit Danny Choe ve başarılı bir girişimci olan Amy Lau’nun trafikte yaşanan ciddi bir tartışma sonrasında hayatlarının altüst olmasını konu alıyor.
https://www.youtube.com/watch?v=AFPIMHBzGDs
6. Dead Ringers
ikiz kardeşlerin uyuşturucular ve sevgililerin yanı sıra modası geçmiş uygulamaları sorgulamasını ve kadınların sağlığını öne çıkarmak için tıp etiğinin sınırlarını zorlamak pahasına ne gerekiyorsa ödün vermeden yapma arzularını anlatıyor.
https://www.youtube.com/watch?v=FA_XOruRFfU
7. The Diplomat
Uluslararası bir krizin ortasında, bir diplomatik kariyer memuru İngiltere elçisi olduğu yüksek profilli yeni işi ve parlak bir politikacıyla çalkantılı evliliği arasında bocalar.
8. Happy Valley
Catherine, kırsal bir Yorkshire kasabasında yaşayan polis çavuşudur. Yıllar önce kaybettiği kızının acısını yaşayan Catherine, bir yandan oğlu ile ilgilenmeye çalışırken bir yandan da uyuşturucu tedavisi gören kardeşi ile ilgilenir
9. Silo
Bir topluluğun 144 kattan oluşan dev bir yer altı silosunda var olduğu distopik bir gelecekte geçen filmde Rebecca Ferguson, geçmişinin ve bugününün gizemlerine karışan bir mühendisi canlandırıyor.
10. The Bear
Kaliteli yemek dünyasından genç bir şef olan Carmen “Carmy” Berzatto (Jeremy Allen White), yürek burkan bir ölümün ardından ailesinin sandviç dükkanını işletmek için Chicago’ya gelir. Carmy, restoranı ve kendisini dönüştürmek için savaşırken, zorlu mutfak ekibi sonunda onun için yeni bir aile olur.
‘’Son Umut (Özgün adı: Children of Men), 2006 yılı yapımı, bilimkurgu temalı, senaryosu P.D. James’in 1992 yılında yayımladığı aynı isimli eserinden uyarlanan sinema filmidir. Filmin yönetmenliğini Alfonso Cuarón yapmıştır. Hikâye 2027 yılında Londra’da başlamaktadır. Theo Faron (Clive Owen) geleceğin bu dağılmış dünyasında kendi halinde yaşayan bir adamdır. Dünya’da büyük yıkımlar yaşanmış ve en sağlıklı kalmış yer olarak İngiltere göze çarpmaktadır. Bu nedenle ülkeye her yerden ciddi bir mülteci akını olmuştur. Ayrıca kısırlık dünyanın üstüne bir felaket olarak çöreklenmiş, yeni doğum olmamakla birlikte yaşayan en genç insanların yaşı 18 civarına kalmıştır.’’ (Wikipedia, Children of Men, 2006).
Film, bir kafede başlar. Televizyon’da o gün yaşayan en genç çocuk olan Diego’nun öldüğü haberleri geçmektedir. İnsanlar üzgün bir şekilde haberi takip ettikleri görülmektedir. Çocukların olmadığı bir dünyada insanların mutsuz olduğu belirtilmektedir. Filmin başkarakterlerinden Faron’da kafede bulunmaktadır, bir kahve alıp dışarı çıktıktan sonra kafede patlama olur.
Fotoğraf 1: Fotoğraf 2:
Filmin kirli yeşil tonları filmin başından sonuna kadar tercih edilmiştir. Bu distopik bir film anlamı taşımaktadır. ‘’Fotoğraf 2’’ de görülmekte olan çöp yığınları da filmin geçtiği mekânın tasvirini yapmaktadır. (Bu sahneler filmin jenerik öncesi sahneleridir.)
Fotoğraflar 3
Bir otobüs içindeki Televizyon ekranlarında dünyanın bütün şehirlerin karışıklık ve yok olmak üzere oldukları gösterilirken İngiltere’nin güçlü kaldığı haberi yapılmaktadır.
Fotoğraflar 4
Şehirden sıkılan Theo, sık sık ormanın içindeki bir evde hasta eşiyle yaşayan Jasper’ın yanına gitmektedir. Aralarındaki konuşmalarda dünyanın bu durumunu; kirliliğe, gama ışınlarına ve bunlara bağlı bulaşıcı hastalıklara bağlamaktadırlar. Bu bağlamda da bütün dünyada kısırlığın olduğu, hiçbir çocuğun doğmadığı görüşü geçmektedir.
Fotoğraflar 5
Distopik Londra şehrinde, başka ülkelerden kaçak olarak getirilen göçmenler kafeslere koyularak toplama kamplarına götürülmektedir. Bir yandan ise ölen en genç insan olan Diego, şehrin her yanında anılmaktadır.
Fotoğraflar 6
Theo, mültecilerin haklarını savunan ama devlet tarafından terör örgütü olarak görülen bir grup tarafından kaçılır. Julian (Julianne Moore), bu örgütün lideri ve aynı zamanda Theo’nun eski eşidir. Yıllar önce küçük çocukları ölmüş ve ayrılmışlardır. Theo’nun, bürokrat olan kuzenin ’den mülteci bir kadını ‘’İnsan projesi’’ kapsamında başka bir yere götürebilmek için geçiş katları almasını istemektedirler.
Fotoğraf 7 Fotoğraf 8
Fotoğraf 7’de Battersea Elektrik Santrali görülmektedir. Santral üst düzey bürokratların kaldıkları yere dönüştürülmüştür. Bu aynı zamanda Pink Floyd’un 1977’de çıkardığı müzik albümü Animals’ın kapak fotoğrafıdır. Fotoğraf 8’de görülmekte olan domuz ise albüm kapağının detayında yer almakla birlikte 1945 yılında George Orwell tarafından yazılan Hayvan Çiftliği kitabına da bir göndermedir.
Fotoğraf 9 : Pink Floyd Animals Albüm Kapağı Fotoğraf 10: George Orwell Hayvan Çiftliği
Fotoğraf 11 Fotoğraf 12
Theo, geçiş kartları için kuzeni Nigel’ın evine gitmiştir. Fotoğraf 11’de Michelangelo’nun yaptığı devasa Davut heykeli ve heykelin önünde bekleyen iki hasta köpek olduğu görülmektedir. Heykel; Davut’un dev Golyat’la karşı karşıya geldiği ve onunla savaşmaya karar verdiği anı temsil etmektedir. Davut heykeli yapıldığı 16. Yüzyıldan itibaren taşıdığı birtakım politik sebepler yüzünden saldırıya uğradığı bilinmektedir.
Yine filmin geçtiği dönem itibariyle dünyadaki kaotik durumdan dolayı Davut heykeli saldırıya uğramış, üst düzey bir bürokrat olan Nigel, heykele sahip çıkmıştır. Heykel, gücü iktidarı temsil etmektedir. Bu temsil, Nigel’ın politik olarak güçlü bir adam olduğuna işaret etmektedir. Bir diğer detay ise heykelin önündeki iki hasta köpektir. Bunlar oturan iki aslan figürünü temsil etmektedirler.
Oturan aslan, barışı ve güçlü olmayı temsil etmektedir. Buradaki köpeklerin hasta ve bakımsız oldukları görülmektedir. Bu, dünyanın içinde bulunduğu kaotik ve ditopik durumu temsil etmektedirler.
Fotoğraf 12’de ise Pablo Picasso tarafından yapılan ve İspanya iç savaşını anlatan Guernica tablosu görülmektedir. Tablo, 1937 yılında Nazi uçaklarının bombaladığı İspanya’nın Guernica kentinin yok oluşunun ardından yapılmış bir eserdir. Eser, savaş karşıtı bir sanat eseri olarak bilinmektedir. Bu tablo, filmde tasvir edilen dünyanın ve Londra şehrinin içinde bulunduğu iç savaşı temsil etmektedir.
Fotoğraf 13 Fotoğraf 14
Geçiş kartlarını almış yola çıkarlar, yolda saldırıya uğrayıp bir çiftlikte saklanmaktadırlar. Theo, çiftliğe ilk geldiğinde önce köpekler daha sonra ise bir kedi tarafından sevildiği görülmektedir. Bu sevilme, Theo’nun güvenilir bir insan ve vicdanlı bir karakter olduğunu temsil etmektedir. Sonraki sahnelerde Hamile göçmen kadının sadece Theo’ya güvenmesi bu temsili desteklemektedir.
Fotoğraf 15 Fotoğraf 16
Theo, ahırda göçmen kadının hamile olduğunu öğrenir. Göçmen kadın bulunduğu ortam içinde saldırıda ölen Julian’dan sonra Theo’ya güven duymaktadır. Bir önceki sahnede köpek ve kedinin Theo’ya duyduğu sevgi de bulunulan kaotik ortam içinde güveni temsil etmektedir. Göçmen kadın, hamile olduğunu inekler ve buzağılarının içinde haber vermektedir. Dünyada hayvanların kısır olmadığı yalnızca insanların kısır olduğu anlaşılmaktadır. Dünyada uzun yıllar sonra doğacak bebeği, buzağılar temsil etmektedir. Ayrıca bu doğacak bebeğin devlet yetkililerinden gizlenmesi aksi takdirde devletin göçmen bir kadından doğacak bebeği, göçmenlere uygulanan politikalardan dolayı kabul etmeyeceği düşüncesi savunulmaktadır. Devlet, bu bebeğe el koyacak ve bir düşeşten doğmuş gibi halka sunulacağını düşülmektedir. Bu yüzden göçmen haklarını savunan silahlı gruplar bebeği koz olarak kullanmak istemektedirler.
Fotoğraf 17 Fotoğraf 18
Göçmen örgütünün farklı amaçları olduğunu öğrenen Theo, göçmen kadınla kaçar. Başka bir bölgeye geçmek için bir Polisle eski okulda bir görüşürler. Okul, dünyada çocuk olmadığından dolayı bakımsızlıktan harabeye dönmüş, içinde hayvanlar yaşar hale gelmiştir. Bu dünyada doğmayan çocukları temsil eden bir anlatımdır.
Fotoğraf 19 Fotoğraf 20
Göçmen kadın bebeğini dünyaya getirmiş, ‘’İnsan Projesi’’ kapsamında ‘’Tomorrow’’ adlı gemiye yetişebilmek için bir kayığa binerler. Fotoğraf 19’da Picasso’nun çizimlerine benzer köpek resimleri görülmektedir. Ayrıca kayıkla geçtikleri bu su tüneli bir durumdan başka bir duruma geçişi temsil etmektedir.
Fotoğraf 21 Fotoğraf 22
Su tünelinden çıkarlar ve denize açılırlar. Geminin geleceği şamandıraya doğru kürek çekerlerken savaş uçakları şehri bombalamaktadır. Bu Picasso’nun Guernica tablosunda bahsettiği İspanya iç savaşını temsil etmektedir. Çünkü Diktatör Franco, iç savaş döneminde Nazi uçaklarının Guernica kentini bombalamasına izin vermiş ve kent yok olmuştur.
Fotoğraf 23 Fotoğraf 24
Şamandıraya ulaşılmış ve İnsan Projesi kapsamında gelecek olan Tomorrow gemisi beklenmektedir. Theo’nun ağır yaralandığı anlaşılmaktadır. Az sonra gemi gelir ve film son bulur. Bu gemi Nuh’un gemisini temsil etmektedir. Büyük tufan gerçekleşmeden önce gemiye alınan çeşitli hayvan türlerinin hayata kalacağı ve bu türlerin ekolojiyi devam ettireceği inancı birçok dini kitapta yer almaktadır. Dünyanın birçok şehrinin yok olmaya yakın olduğu görülmektedir. Londra şehri de film boyunca savaş durumundadır. Göçmen kadının bebeği ile bu gemiye binmesi yok olan dünyada yeni bir umut olarak tasvir edilmektedir. Bu bağlamda Tomorrow gemisiyle Nuh’un gemisi arasında bir bağlantı kurulmaktadır. Filmini son jeneriği akarken oyun oynayan, gülüşen çocuk sesleri duyulur. Bu filmin gelecekle ilgili bir umudunun olduğu anlamına gelmektedir.
11 Eylül 2001, Amerika Birleşik Devletleri ve dünya tarihinin en büyük terör saldırılarından biri olarak hafızalarda yer alır. Bu karanlık gün, binlerce masum insanın hayatını kaybetmesine, Amerikan toplumunun derin bir şekilde etkilenmesine, ve küresel güvenlik dinamiklerinin kökten değişmesine neden oldu.
Saldırılar Nasıl Gerçekleşti?
Saat 08:46’da, Amerika Birleşik Devletleri’nin sembolü olan New York’taki Dünya Ticaret Merkezi’nin Kuzey Kulesi, American Airlines Flight 11 tarafından kaçırılarak vuruldu. Sadece 17 dakika sonra, 09:03’te Güney Kulesi, United Airlines Flight 175 tarafından hedef alındı. Ardından Pentagon’a çarpan American Airlines Flight 77 ve dördüncü uçak olan United Airlines Flight 93, yolcuların cesur direnişi sonucu Pensilvanya’da düştü.
Saldırıların Sonuçları
Binlerce Kayıp: Saldırılar sonucu, Dünya Ticaret Merkezi’nde yaklaşık 2,977 kişi hayatını kaybetti. Bu, Amerika’nın modern tarihindeki en büyük kayıp olarak kabul edilir.
Güvenlik ve İstihbarat Değişiklikleri: Saldırılar, ABD’nin ulusal güvenlik politikalarını ve istihbarat topluluğunu yeniden şekillendirdi. Patriot Act ve Department of Homeland Security gibi yeni yasalar ve kurumlar oluşturuldu.
Uluslararası İlişkilerde Değişiklikler: 11 Eylül, ABD’nin uluslararası ilişkilerini derinden etkiledi. ABD, terörle mücadele için Afganistan’a ve ardından Irak’a askeri müdahalede bulundu.
Havacılık Güvenliği Geliştirmeleri: Saldırılar sonrası, havacılık güvenliği büyük ölçüde artırıldı. Yolcu kontrolleri ve güvenlik prosedürleri ciddi bir şekilde sıkılaştırıldı.
Kültürel ve Duygusal Etkiler: 11 Eylül, Amerikan kültürüne ve psikolojisine derin bir etki bıraktı. Toplumun güvenlik endişeleri arttı ve birçok insan yaşananları unutulmaz bir şekilde hatırlamaktadır.
11 Eylül 2001 saldırısını konu alan birçok film ve belgesel yapılmıştır. Bu filmler, saldırıların etkilerini, kahramanları ve olayların ardındaki hikayeyi farklı perspektiflerden ele almaktadır.
World Trade Center (2006): Oliver Stone tarafından yönetilen bu film, New York Şehri İtfaiye Teşkilatı üyeleri John McLoughlin ve Will Jimeno’nun gerçek hayat hikayesini anlatıyor. İkisi, WTC kulelerinin enkazı altında mahsur kalan az sayıdaki kişiden ikisidir.
United 93 (2006): Paul Greengrass’ın yönettiği bu film, dördüncü uçak olan United Airlines Flight 93’ün yolcularının direnişini konu alır. Yolcular, uçağın başka bir hedefe çarpmasını önlemeye çalışırken uçağı kontrol etmeye çalışır.
Fahrenheit 9/11 (2004): Michael Moore’un belgeseli, 11 Eylül saldırılarından sonraki politik olayları ve ABD hükümetinin tepkisini eleştiriyor.
Reign Over Me (2007): Bu drama filmi, 11 Eylül saldırılarının bir sağ kalıcı olan Charlie Fineman (Adam Sandler) üzerindeki etkisini konu alır. Charlie, ailesini kaybettikten sonra duygusal bir çöküş yaşar.
Man on Wire (2008): Bu belgesel, 1974 yılında Philippe Petit’in Dünya Ticaret Merkezi kuleleri arasında ip üstünde yürüyüş yapma girişimini anlatır. Olay, 11 Eylül saldırılarından önceki döneme ait olsa da, ikonik kulelerin önemini vurgular.
102 Minutes That Changed America (2008): Bu belgesel, 11 Eylül saldırıları sırasında New York’ta bulunan insanların amatör kameralarıyla kaydettikleri anları derlemektedir. Gerçek zamanlı görüntülerle olayın gerilimini ve korkusunu yansıtmaktadır.
19 mayıs 2023’te 76. Cannes Film Festivali’nde gösterilen ve Merve Dizdar’ın En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü kazandığı Kuru Otlar Üstüne’nin Fransızca fragmanı paylaşıldı. 12 Temmuz 2023’te Fransa’da vizyona girmesi beklenen filmin, Türkiye’de ise ne zaman vizyona gireceği henüz bilinmiyor.
Filmin konusu ise şöyle; Samet, Anadolu’nun ücra bir köyünde genç bir öğretmendir. Yıllardır İstanbul’a tayin edilmeyi beklemektedir, ancak bir dizi olay tüm umudunu yitirmesine neden olur. Ta ki kendisi gibi genç bir öğretmen olan Nuray’la tanıştığı güne kadar…
Nuri Bilge Ceylan’ın son filmi Kuru Otlar Üstüne bu yıl 76. düzenlenen Cannes Film Festivali’nde büyük beğeni topladı. Filmde Nuray karakterini canlandıran Merve Dizdar, En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü kazanma başarısı gösterdi.
Usta Yönetmen Zeki Demirkubuz, geçtiğimiz günlerde HaberTürk Tv’de yayınlalan ve Haluk Mertbey’in sunduğu ”Meseleler” programına konuk oldu. Yaklaşık 2 saat süren programda Demirkubuz’a yakın zamanda izlediği filmler soruldu.
Zeki Demirkubuz en sevdiği filmin önceden Stalker (Yön. Andrey Tarkovksi: 1979) olduğunu ancak şu an ise Netflix yapımı Roma (Yön. Alfonso Cuarón: 2018) filminin sinema tarihinin en iyi filmi olduğuna yönelik iddaalı bir açıklama yaptı. Son dönemde yapılan filmlerden ise The Banshees of Inisherin (Yön. Martin McDonagh: 2022) eserinin hikayesinden etkilendiğini ifade etti.
Roma Filmi Ne Anlatıyor?
Roma (2018) filmi, yönetmen Alfonso Cuarón tarafından yazılan ve yönetilen bir drama filmidir. Film, 1970’lerde Meksiko’da yaşayan bir ailenin hizmetçisi olan Cleo’nun hayatını konu almaktadır. Cleo, ailenin ev işlerini yaparken aynı zamanda onların çocuklarına da bakmaktadır. Film, aile ve Cleo arasındaki dinamikleri, sosyal sınıf farklarını, ırksal ayrımcılığı ve aile içi sorunları ele almaktadır.
Filmdeki en büyük temalardan biri, Cleo’nun aile içindeki konumudur. Cleo, ailenin bir hizmetçisi olmasına rağmen, aile ile arasında oldukça samimi bir ilişki vardır. Ancak bu ilişki, Cleo’nun hamile kalmasıyla birlikte test edilir. Aile üyeleri, Cleo’nun hamile olduğunu öğrendiklerinde onu terk etme kararı alır. Bu durum, Cleo’nun aile ile olan ilişkisini sorgulamasına ve kendi kimliğini keşfetmesine neden olur.
Roma aynı zamanda politik bir film olarak da kabul edilebilir. Film, Meksika’daki siyasi ve sosyal değişimlere işaret eder. Filmde, özellikle ailenin baba figürünün protestolara katılmak için evi terk etmesi ve sonrasında tutuklanması gibi olaylar bu durumu vurgular.
Sonuç olarak; Roma, duygu yüklü bir drama filmidir. Film, 1970’lerin Meksiko’sunu gerçekçi bir şekilde ele alırken, aile içi ilişkiler, sosyal sınıf farkları ve politik değişimler gibi birçok temayı da ele almaktadır.
Son zamanlarda hayatımızın önemli bir parçası haline gelen yapay zeka, birçok farklı alanda kullanılmaktadır. Popüler yapay zeka araçlarından birisi olan ChatGPT’ye sinema tarihinin en iyi filmlerini sorduk. Yapay zeka ise bize 10 filmlik bir liste yaptı ancak bunların öznel değerlendirmeler neticesinde değişiklik gösterebileceğini de not düştü.
Sinema tarihinin en iyi filmleri hakkında birçok farklı görüş bulunmaktadır, ancak genellikle en çok övülen filmler arasında şunlar bulunur:
1. The Godfather (1972) – Francis Ford Coppola’nın yönettiği bu suç draması, bir suç ailesinin lideri olan Vito Corleone’un hikayesini anlatıyor.
2. Citizen Kane (1941) – Orson Welles’in yönettiği bu film, gazete magnatı Charles Foster Kane’in hayatını anlatıyor ve genellikle sinema tarihinin en iyi filmleri arasında yer almaktadır.
3. Casablanca (1942) – Michael Curtiz’in yönettiği bu romantik drama, II. Dünya Savaşı sırasında Casablanca’da geçmektedir ve yıldız oyuncular Humphrey Bogart ve Ingrid Bergman’ı içermektedir.
4. The Shawshank Redemption (1994) – Frank Darabont’un yönettiği bu film, hapishanedeki bir mahkumun hikayesini anlatıyor ve genellikle en sevilen filmler arasında yer almaktadır.
5. Pulp Fiction (1994) – Quentin Tarantino’nun yönettiği bu suç filmi, farklı karakterlerin öykülerini birleştiriyor ve Tarantino’nun imzası olan yüksek dozda şiddet ve diyaloglarla dolu.
6. Star Wars (1977) – George Lucas’ın yönettiği bu epik bilimkurgu filmi, Jedi Şövalyeleri ve Galaktik İmparatorluk arasındaki savaşı anlatıyor ve büyük bir hayran kitlesi tarafından takip ediliyor.
7. 12 Angry Men (1957) – Sidney Lumet’in yönettiği bu drama, bir jüri odasında geçmektedir ve jüriler arasındaki tartışmaları ve karar sürecini anlatmaktadır.
8. Schindler’s List (1993) – Steven Spielberg’in yönettiği bu holokost filmi, Nazi Almanyası’nda Yahudilere karşı yürütülen soykırımı anlatıyor ve gerçek bir hikayeden uyarlanmıştır.
9. The Godfather Part II (1974) – Francis Ford Coppola’nın yönettiği bu suç draması, Vito Corleone’un gençliğini ve oğlu Michael’ın hikayesini anlatıyor.
10. The Dark Knight (2008) – Christopher Nolan’ın yönettiği bu süper kahraman filmi, Gotham City’deki Batman ve Joker arasındaki savaşı anlatıyor ve genellikle en iyi süper kahraman filmleri arasında yer almaktadır.
İlk bölümüyle 7 Mart 2022 Salı akşamı Show televizyonunda ekrana gelen dizinin başrollerini Kıvanç Tatlıtuğ (Aslan Soykan) ve Serenay Sarıkaya (Devin Aydın) paylaşıyor. Ay yapım imzalı dizinin senaristliğini Hakan Bonomo, yönetmenliğini ise Ahmet Katıksız üstleniyor. Dizinin oyuncu kadrosunda Nur Sürer ve Nejat İşler gibi tanınmış oyuncular da yer alıyor.
Yaklaşık 120 dakika süren dizinin konusu ise şöyle; Tanınmış bir aileden gelen Aslan Soykan, kendisiyle benzer sorunlar yaşayan psikolog Devin Aydın ile tanışır ve aile içinde farklı durumlar ortaya çıkar.
Dizinin ilk sahnesi bir uçak yolculuğu sırasında Aslan ve Derin’in dizilerden aşina olunan klasikleşen atışmalı tartışmalarla başlıyor. Derin’in gergin olduğu elindeki plastik şişeyle oynayarak rahatlamaya çalıştığı ancak Aslan’ın sesten rahatsızlık duyarak uyarması neticesinde bir dizi atışma gerçekleşir. Uçaktan inilir Derin’in acil içi vardır ve taksi bulamaz, olaya şahit olan Aslan ise kendisini bekleyen araç ile onu gideceği yere bırakmayı teklif eder. Derin ile Aslan bir hastaneye gider, Derin’in madde bağımlısı kardeşi intihar girişiminde bulunmuştur.
Hastane çıkışı Derin, Aslan’ın arabasına binip uyur ardından Aslan’ın amcası ile yaptığı sert iş görüşmesine şahitlik eder. Birbirlerine âşık olurlar ve ilk iki bölümde üç kez ayrılır barışırlar. İki kez de birbirlerine evlenme teklifi ederler. Bunlar dizilerde alışık olduğumuz hikaye öğeleri olduğundan yabancılık çekmiyoruz. Karakterleri biraz daha yakından incelersek şunları söyleyebiliriz.
Aslan’ın ailesi uzun sürelerdir kumar, şans oyunları, kara para aklama, mafyacılık gibi işlerle uğraşmıştır. Babası bir süre önce intihar etmiş bütün işleri Aslan idare etmektedir. Aile içi iletişimi özellikle annesiyle olan ilişkisi sorunludur. Annenin (Nur Sürer) her şeyi kontrol etme çabası Aslan’ı rahatsız etmektedir.
Derin ise; sorunlu bir hayat yaşayan baba sevgisi görmemiş bir psikologdur. Açık sözlü ve cesur yapısıyla öne çıkar.
Hikâyenin çok ilgi çekici olduğunu söylemek zor. Zengin, yakışıklı ve suç dünyasının içindeki bir adam ile, orta sınıf olduğu anlaşılan güzel kadının aşk hikayesi bize Türk dizilerinin senaryo yetersizliğini bir kere daha gösteriyor. Oyunculuklara söz etmek doğru olmaz Kıvanç Tatlıtuğ, Serenay Sarıkaya, Nur Sürer ve Nejat İşler etkili birer performans sergiliyor.
120 dakikalık bir diziyi nitelikli biçimde doldurmanın ne kadar kolay olmadığı aşikâr. Hikâyenin savruk yapısı tahammülü zorlaştırıyor. Dizideki karakterlerin hepsinin ortak sorunu ailedeki iletişimsizlik ve karakterlerin psikolojik sorunlarının dışavurumu şeklinde özetlenebilmektedir. Her karakter kendini çeşitli psikolojik sorunlarla tanımlıyor. Temelinde ise aileden kaynaklandığına yönelik çıkarımlar yapmak oldukça açık.
Dizinin alt metninde ve satır aralarında geçen kimi unsurlar ise dizinin araya sıkıştırılmış söylemleri olarak dikkat çekmektedir. Örneğin; Aslan’ın yardımcısının ısrarla kara para aklamak için dijital platform kurmayı tavsiye etmesi, ya da medya da var olma isteği gibi…diyaloglar arasında sürekli geçen mafya ile çeşitli baronların hayatlarının dizi veya belgesel yapılmasının toplumda ilgi ile karşılanacağı düşüncesine vurgu yapılması söylemleri çeşitli okumalar yapmaya açıktır. Dizide çeşitli sorgulanan söylemler var eğer bunları birer nükte, hiciv veya eleştiri olarak kabul edersek salt bir aşk hikayesinden ayrılabilir. Dramaturginin daha iyi noktalara taşınması diziye katkı sağlayabilir.
Peki dizide sinematografik anlatım olarak neler dikkat çekti?
Bu sahnedeki kurgu biçiminin oldukça başarılıdır. Sovyet sinema kuramcıları Vsevolod Pudovkin ve Sergei Eisenstein’ın geliştirdikleri Koşutluk (paralellik veya benzerlik) kurgusunun bir uygulamasıdır. Özellikle sinema filmlerinde görmeye alışkın olduğumuz bu yöntemi dizide görmek memnun edici oldu. Bu kurgu yönteminde benzer formlar arasında yapılan kesme ile anlam yaratılır. Kan ile pilava sıkılan ketçap arka arkaya kesilir ve bir benzerlik sağlanmış olur. Filmdeki kullanımı dışında bir başka örnek daha vermek gerekirse; bir kamera objektifi ile bir insan gözünün arka arkaya bağlanması benzerlik kurgusuna hizmet eder.
Dizide bir başka iyi kurgu örneği ise; Aslan’ın Derin’i ailesinin sofrasına davet ettiği akşamda gerçekleşmektedir. Aslan’ın otoriter annesi Hülya Soykan, Aslan’ın eski sevgilisinin şantajlarından rahatsızlık duymuş ve ona sert bir ders vermeyi amaçlayarak genç kızın aracına adamlarınca kaza yaptırmıştır. Akşam yemeği ve kaza sahnesi eş zamanlıca kurgulanmış ve seyirciye Derin’in olası sonuna dair bir mesaj sunulmuştur.
Köyden iş bulma umuduyla kente gelen bir grup arkadaş, iş bulma arayışına girerken işçi kesiminin maruz kaldığı insanlık dışı davranışlara şahit olmaktadırlar. Patronların çok az ücretle çalıştırdığı işçiler kervanına ırgat pazarından dahil olurlar. Şehrin yapısına ayak uydurmaya çalışırlarken düşük ücretlere amelelik işleri yaparak geçimi sağlamaya çalışırlar. İş arayan Ahmet (Fikret Hakan) patronların hakaretlerine dayanamaz ve cinayet işler. Çözülemeyen bir sonla biten film sorunların çözülemediğine yaşanan bu olayların devam edebileceğine bir göndermedir.
Ezan sesiyle getto bir mahallede açılan film, trenin gelişiyle kente göç etmiş bir grup arkadaş şehrin karmaşası içinde kendini kaybetmiştir. Zaman kaybetmeden iş arayışına başlayan grup istediğini bulamaz. Ellerindeki son paralarla da karınlarını kuru ekmekle doyuran grubun köye dönmeye niyetleri yoktur. Çünkü İstanbul’un taşının toprağının altın olduğu düşüncesi onları için umut kaynağıdır. Bir yerde iş bulup düşük ücrete çalışmaya başlarlar ellerine bir miktar para geçmesi şehir yaşamına dair umutları yükseltmiştir. Patronların insan dahi yerine koymadan işçileri ezmesine karşı verecek cevapları yoktur çünkü çaresizlik ve iş ihtiyacı her şeyin önüne geçmektedir. Bu arkadaş grubu içinde gelen Ahmet (Fikret Hakan), bir süre getto bir mahalledeki tek göz evde iki kızı ve torunlarıyla yaşayan Güllü Bacı (Aliye Rona) adında yaşlı kadının yanında kalır. İki kızın birisinin kocası hapse düşmüş diğeri ise yurt dışına çalışmaya gitmiştir. Kızlardan birisi konfeksiyonda diğeri ise evlere temizliğe gitmektedir. Ahmet’in burada kaldığı sürede iki genç kadının Ahmet’e duyduğu ilgi farklı boyutlara ulaşmaktadır. Daha önce şehre göç ettiği anlaşılan bu ailede değerler yavaş yavaş kendini kaybetmektedir. Temizlikçi kadın, burası İstanbul kimsenin ne yaptığı kimseyi ilgilendirmiyor şeklinde bir cümle kurmaktadır. Evli bir kadın olmasına rağmen Ahmet’i elde etmiştir. Ahmet ise yaptığının hata olduğunu bilmektedir. Evdeki diğer kadına ilgi duymakta onunla ilgili hayaller kurmaktadır.
Patronlar işçilerin emeklerini sömürürken bir iş kazansında işçilerden birisi yaralanır. Patron ise ‘’Bunlara bir şey olmaz olan bizim paralara oldu’’ söylemi işçilerin canlarının hiçe sayıldığı kapital düzen içinde ezilen özellikle köyden göç eden kesim olduğu bu filmde gerçekçi bir anlatımla sunulmuştur. Arıca filmde patronların ağzından çokça duyulan bunlar sendikalı değil ücretlerini azalt söylemi, işçi haklarının gaspına yönelik önemli bir tespittir. Finalde iş arayan Ahmet karşılaştığı hakaretlere dayanamaz ve bir patronu öldürür. Karamsar ve açık uçlu sonlanan filmde işçilerin özellikle şehirde yaşadıkları sorunlara gerçekçi bir üslupla yaklaşılmıştır. Aynı zamanda bu gibi sorunların çokça yaşandığına ve yaşanmaya da devem edeceğine bir göndermedir.
Toplumsal gerçekçi filmlerde, her zaman bir konu çözüme kavuşarak sonlanmaz. Tıpkı gerçek hayattaki gibi, her zaman mutlu sonla biten bir gerçek yoktur. Toplumsal gerçekçi filmler, gerçeğin olabildiğince benzerini aktarmaya çalışmışlardır. Bu bağlamda filmler iyi birer gözlem ve analizden oluşmaktadır.
Film, gece vakti oto lastikçisi olduğu anlaşılan bir mekânda üç kişinin bir masa etrafında oturduğu bir uzun planla başlamaktadır. Masadaki detaylardan kişilerin alkol aldıkları anlaşılmaktadır. Bu sahne filmin jenerik öncesi sahnesidir. Ardından bozkırda karanlıkta uzanan arabalar belirmektedir. Araçların bir çeşme altına durduğu görülür. Oto lastikçide görünen üç adamdan ikisinin ellerinin kelepçeli olduğu, Komiser Naci (Yılmaz Erdoğan) karakteri ise Jandarma ve Savcı (Taner Birsel) ile kayıp olduğu anlaşılan bir cesedin araştırması içindedirler.
İlk çeşme sahnesinde zanlı Kenan karakteri (Fırat Tanış) cesedi gömdükleri yeri hatırlayamadığını belirtmektedir. Başka bir çeşmenin arkasında olma ihtimali olabileceğini ve alkolün etkisiyle tam hatırlayamadığını söylemekle yetinen Kenan, gece karanlığında cinayeti aydınlatmaya çalışan ekibi başta bu işin hemen çözüleceğini taahhüt eden Komiser Naci olmak üzere Savcıyı da oldukça sinirlendirmiştir.
Filimin çatışan karakterleri arasında yer alan Savcı Nusret ve Komiser Naci iki farklı araçta ceset arama çalışmalarını yürütmektedir. İşlerin uzaması sonrası Savcı’nın, Komiser Naci’ye hesap sorması Komiser Naci’yi rahatsız etmiştir. Bu tavır karşısında rahatsızlığını yolculuk sırasında içinde bulunduğu aracın şoförü Arap Ali (Ahmet Mümtaz Taylan) ile paylaştığı görülmektedir. Araçta, Doktor, Zanlı Kenan ve diğer polis İzzet de bulunmaktadır. Haklılığını kimsenin ona karşı gelemeyeceği bir ortamda arayan Komiser Naci, eşi arayana dek bu hak arayışına devam eder. Telefonda Komiser Naci’ye nerede olduğu konusunda hesap sorduğu çevredekiler tarafından da duyulmaktadır. Karakterin bu sahnede özel hayattaki konumu ile iş arasında ki konumu arasında farklı yerlerde olduğu görülmektedir.
Daha sonraki bir çeşme sahnesinde Komiser Naci, ceset arama çalışmasında kazma işleriyle uğraşan iki kişiyi neden ikinizde de kürek var gibi sebeple azarladığı görülür. Kendinden üst hiyerarşiden olan birinin iş sebebiyle onu azarlaması onun da yine başka bir sebepten kendinden alt hiyerarşiden birilerini azarladığı görülmektedir.
Film, kişisel sorunlar, mesleki çekişmeler ve bir türlü bulunmayan ceset etrafında devam etmektedir. Gece karanlığında bir köydeki muhtarın evine uğrarlar. Hem karınlarını doyurmak hem de yorucu devem eden gece biraz dinlenmek isterler. Muhtarın Savcı’dan birtakım beklentileri, istekleri vardır. Herkesin bir üstünden bir beklentisinin olduğu bir ortamın örnekleri gösterilmektedir.
Sabah olduğunda ceset bir başka çeşmenin arkasında bulunur ve otopsi yapılmak üzere ilçeye götürülür. Yorucu bir gecenin ardından işlerin çözülmesi cesedi arayanları memnun etse de kendilerinde birtakım sorgulamaları, yaptıkları bu uzun yolculuk aynı zamanda kendilerini aradıkları bir yolculuğa dönüşmektedir.
Bir Zamanlar Anadolu’da filmindeki karakterlerin sınıf farklılıkları olduğu görülmektedir. hiyerarşik bir düzende herkesin birbirinden memnun olmadığı, adeta küçük iş ilişkilerin küçük insanları olarak görülse de gece karanlığında hissedilen bir ayrımın olduğu göze çarpmaktadır. İşlerin yolunda gitmediği zamanlarda bu düzenin en başındaki kişi olan Savcı Nusret, bir altındaki ve işten sorumlu olan Komiser Naci’ye hesap sormaktadır. Komiser Naci de önce zanlı Kenan’ı hırpalar ve sonra kazıcılara işlerini düzgün yapması gerektiğini söyler. Küçük bir kasaba da geçen hikâye de sınıf düzeninde herkesin birbirini ezebildiği, yetkisini rahatlıkla kullanabildiği görülmektedir. Özellikle Savcı ile Komiser arasındaki çatışma gece karanlığından iş çözülene dek devam etmektedir.
Kameranın gece boyunca karakterleri ceset bulma konusunda takip ettiği görülmektedir. İç ritmi gayet akıcı olan filmde, uzun diyaloglar bazen ise şiirsel görüntüler yerini almaktadır. Nuri Bilge Ceylan sinemasındaki gerçekliğin bu filmde de çokça görüldüğü aşikardır. Karakterler inandırıcı ve çoğu yerde örnekleri olabilecek türde oldukları söylenebilir. İnsan ilişkilerinin başarılı bir anlatımın yanı sıra karakterlerin kişisel sorunlarına da şahitlik edilmektedir. Cinayeti aydınlatmak bir yana her karakterin bir kişisel sorunu olduğu görülür. Doktor, o kalabalığın içinde yalnız ve içe dönük biridir. Fazla konuşmaz ama kasabadaki insan ilişkilerinden rahatsız olduğunu belli etmektedir. Savcı, eski karısının ölümü ile ilgili birtakım sorunları, Komiser Naci’nin oğlunu rahatsızlığının evinde verdiği huzursuzluk gibi karakterlerin yüzleştiği sorunlarda film boyunca devem eder ve bir çözüme ulaşmaz.
Ceylan sinemasındaki açık uçlu son bu filmde de görülür. Final sahnesindeki otopsi anında ölen adamın canlı olarak gömülebilme ihtimali olduğu ortaya çıkar. Doktor, bunu önemi olamadığı belirtir ve tutanakta bu detaylara yer vermez. Aslında cinayet başka bir yöne doğru gidebilecekken bunun net olarak çözülmediği anlaşılır.
Küçük bir kasabanın insan ilişkileri, bu bağlamda insan ilişkilerinin çıkar ilişkisine dayandığı bir düzenin yansımasını Bir Zamanlar Anadolu’da filminde görülmektedir.